Ramazan denince çocukluğum gelir aklıma.
En güzel ramazanları geçirdiğim yıllar.
İlk oruçlarım, ilk heyecanlarım…
Annem, babam, kardeşlerim, hep bir arada…
Hemen hemen her gün birkaç misafir…
Aynı sofrada, birlikte ezanın okunmasını beklemek…
Aynı duaya amin demek ve aynı anda yemeğe başlamak…
Müthiş bir disiplin; müthiş bir irade eğitimi; nefse hakimiyetin en güzel örneği.
Oruca büyüklerimizi taklit ederek başlamıştık.
Çocukluk işte, gün içinde birkaç kez, niyetli olduğumuzu unutarak su içer, bir şeyler atıştırırdık.  Tuttuğumuz orucun sevabını da birilerine bağışlardık.
Bazen annemize, bazen babamıza, bazen de en fazla harçlığı veren amcamız veya dayımıza.
Arkadaşlarımızla topluca Teravih namazına gittiğimiz anlar, söylediğimiz maniler, namaz sırasında gelen gülme krizleri, büyüklerin, tatlı sert uyarıları bir bir gelir geçer gözlerimin önünden.
Ne güzel günlerdi, derken o günleri yeniden yaşama isteği doğar içimde.
Şimdi artık o eski heyecanı yaşamadığımız gibi tuttuğumuz orucun sevabını da başkalarına bağışlamıyoruz.
Allah’a olan borcumuzu ödediğimizi düşünüyor ve karşılığını da O’ndan bekliyoruz.
İnşallah, tutuğumuz oruçlar kabul olur ve karşılığı da kat be kat verilir.
Allah’ın rahmeti sonsuzdur, O’nun rahmetinin inananları çepeçevre kuşattığına olan inancım tamdır. 
Bu yıl Ramazan’ın ilk günlerinde aynı heyecanı yeniden yaşadım.
Ramazan dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı’nın ev sahipliğinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve TRT’nin katkılarıyla düzenlenen “Külliye’de Ramazan” etkinliğine katıldım.

Etkinliklerde, akrobasi gösterileri, kitap günleri, cep sineması, masal anlatımı yapıldı.
Çocuklar, açılan stantlarda ebru sanatı, kaligrafi, ahşap baskı, ahşap gemi, keçe ve ahşap oyuncak yapımı gibi sanatları yakından tanıma fırsatı buldular.
Zekâ oyunları, tiyatro ve sinema gösterimleri, Hacivat ile Karagöz oyunları çocukların ilgisini çekti.
Beştepe Millet Sergi Salonunda bazı kurum ve kuruluşlar kitap tanıtım stantları açtılar.
Ben, Milli Eğitim Bakanlığı Kültür Eserleri Standında görevliydim.
Gelen ziyaretçilere, bakanlığımızın yayınlamış olduğu “Kültür Eserleri” hakkında bilgi verdim.
Fırsat buldukça Sergi salonunun ikinci katında oluşturulan çocuk oyun alanlarını ziyaret ettim. 
Bölümlere ayrılmış devasa salonda, “Rafadan Tayfa”nın maceralarını seyredenler… Trenle salon içerisinde tur atanlar… Ebru sanatını deneyenler… Yüzlerini boyatanlar… Hacivat ile Karagöz’ü izleyenler… Geleneksel çocuk oyunları oynayanlar…
Kısacası yüzü gülen, mutluluğu gözlerinden okunan yüzlerce çocuk…
Bir anda kendimi ortamın heyecanına kaptırdım.
Çocuklarla, bir çocuk gibi geleneksel çocuk oyunları oynadım. 
Çocukluğumdaki, hatta İlkokul öğretmenliği yaptığım yıllardaki heyecanımı, mutluluğumu yeniden yaşama fırsatı buldum.
İftar saatinde Kütüphane binasının geçtik. 
Kütüphanede de yüzlerce üniversite öğrencisi ödev yapıyor, ders çalışıyor veya araştırma yapıyor. 
Gün boyu su, çay, kek, çorba servisi var.
Her şey belli bölümlerde ve masalarda, İstediğin kadar yiyip içebilirsin. 
Devletimizin bütün imkânları öğrenciler için seferber edilmiş. 
Geleceğimizin teminatı gençlerle, -oruç tutan, tutmayan- hepimiz aynı mekânda yemeklerimizi alıp iftar saatini bekledik. 
Ezanla beraber yemeğimizi yedik. 
Gençlerle sohbet ettik. 
Öğrencilik yıllarımızdaki mahrumiyetlerden,  çektiğimiz zorluklardan bahsettik.
Bugün kendilerinin sahip oldukları imkânları iyi değerlendirmelerini, kendilerini iyi yetiştirmelerini, zira bu ülkenin iyi yetişmiş insan gücüne ihtiyacı olduğunu söyledik.
Ülkemizin geçmişi, bugünü ve geleceği ile ilgili neler düşündüklerini sorduk, görüşlerini aldık.
Aldığımız cevaplarla, gençlere olan güvenimiz arttı,  Ülkemizin geleceğine dair umutlarımız perçinlendi.
Her alanda yeni yüzyıla damgamızı vuracağımıza olan inancımız iyice kuvvetlendi.
Ramazan’ın altıncı günü İçişleri Bakanlığına bağlı güvenlik güçlerinin iftarı vardı. 
İftara iki saat kala misafirler salona alındılar. 
MEB Kültür Eserleri standında koyu bir sohbet başladı. 
Kitaplar hakkında bilgi verirken laf lafı açtı sohbetimizin ortak noktasını Ahlat oluşturdu.
Genel Müdürler, subaylar, kaymakamlar, Özel harekat polisleri, korucular standın etrafında buluşup Ahlat’la ilgili hatıralarını anlattılar.
Cumhurbaşkanlığı Ahlat Külliyesi yapıldıktan sonra Ahlat’ı tanımayan kalmamış.
Ben, Ahlat’ı anlatmaktan çok, onlardan Ahlat’ı dinlemeyi tercih ettim.
Ahlatlı olmanın bir ayrıcalık olduğunu bir daha gördüm ve anladım.
İftardan sonra Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da standımızı ziyaret ettiler. 
2007 yılanda Bakü’de görev yaparken okulumuzu ziyaret etmişti.
Aradan 18 yıl geçmiş, beraber çekindiğimiz fotoğrafları gösterdim. 
Cumhurbaşkanımızı yeniden o günlere, 18 yıl öncesine götürdüm. 
Ziyareti sırasında birinci sınıf öğrencilerimize hediyeler vermişti. 
Ben de, sınıfımızı ziyaretinin anısına “Sevgi Pınarı” adlı şiir kitabımı imzalamıştım.
Hatta, içinde sakıncalı şiir yok, gönül rahatlığı ile okuyabilirsiniz, demiştim.

Biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanımız, Atatürk’ün, “Fikir Babam” dediği Ziya Gökalp’ın MEB tavsiyeli bir şiirini okuduğu için devrin muktedirleri tarafından hapis cezasına çarptırılmış, artık muhtar bile olamaz denmişti.
Ancak dedikleri gibi olmamış, “Yiğit düştüğü yerden kalkmış ve “Durmak yok, yola devam!” demişti.
Bugün de başka bir kitabımı, “Beşi Bir Yerde” adlı kitabımı imzaladım.
Ahlat’tan söz açıp, Ahlat Cumhurbaşkanlığı Külliyesi için Teşekkür etmeyi planlamıştım. Hatta Eski Ahlat Kaymakamlarımızdan, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Personel ve Prensipler Genel Müdürü olan Bilal Şentürk, Ahlat’tan söz etmemi heyecanla bekliyordu. 
Öncesinde konuşmuştuk.
Cumhurbaşkanımızın zamanını daha fazla çalmamak için mi, yoksa unuttuğum için mi bilmiyorum, ama Ahlat’tan söz etmedim.
Biliyorum bu affedilecek bir hata değil.
İnşallah bir dahaki sefere bu hatayı telafi eder, Ahlat’la ilgili yazdığım şiir, makale ve hikâyelerden oluşan kitabımı imzalarken, Ahlat’tan bahsederim.
Cumhurbaşkanımız, stanttan ayrıldıktan sonra, kendisini bekleyen bir grup çocukla sohbet etti. 
Çocuklarla iletişim kurmada çok başarılı. 
Pedagojik formasyon almış yılların öğretmeni gibi
Bir anda çocukların bakışlarını ve dikkatlerini üzerinde topluyor, onların gönüllerine dokunabiliyor.
Çocuklara bakışında şefkat var, merhamet var, sevgi var.
Bu bakışlar muhatapların kalbinde yankı buluyor ve bir sevgi seli olup kendisine geri dönüyor.
Millet Camisi’nde de durum farklı değil. 
Çocukları için her an oyun, her yer oyun alanı. 
Camide koşuşturmak, yuvarlanmak, namaz kılanlara eşlik etmek de onlar için oyunun bir parçası.
Her yaştan, her rütbe ve makamdan insan aynı yede, aynı safta.
Allah’ın huzurunda namaza duranların tek bir unvanı var “Kul”.
Ne mutlu Allah’a kul olup, O’ndan başka İlah tanımayanlara
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi, Beştepe Millet Camii, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi, Beştepe Millet Sergi Salonu, İdari binaları ve diğer bölümleri ile Milletin malı; Milletin hizmetinde.
Ankara’da yaşayanlara ve Ankara’ya yolu düşenlere tavsiyem, Cumhurbaşkanlığı Külliyesini gezsinler, buradaki havayı teneffüs etsinler.
Eminim ki, karamsarlığa kapılmış olanların bile ufukları açılır; bakış açıları değişir; geleceğe olan umutları yeniden yeşerir.