Hicreten bir yıl önce hz. Peygamber için çok zor bir dönemdi. Çünkü onu en çok himaye eden eşi ve amcası vefat etmişti. Bu yıla da hüzün yılı diyoruz. İslamın ilk yıllarında tüm zorluklara rağmen hz. Hatice validemiz ve amcası Ebu Talib hz. Peygambere kol kanat gerdiler. İkisinin aynı yıl içinde vefat etmeleri hz. Peygamberi derinden sarsmıştı. İşte böyle bir haleti ruhiye içindeyken yüce rabbimiz onu Miraç ile müjdelemiştir. İsra suresinde yüce Allah; “Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” ( İsra 1.) buyurmaktadır. Hz Muhammed (s.a.v.) Cibril-i emin ile birlikte önce Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gitti oradan da göğe yükseldi. Bu olay hz. Peygambere büyük bir teselli oldu. Hz peygamber miraçtan Namaz gibi yüce bir hediye ile döndü. Günde 5 vakit, abdest alarak yaradanın karşısına geçip ona tüm hamdu senaları büyük bir edeple sunmanın adıdır namaz. İnsan ibadetle rabbine layık bir kul olur. Özellikle islamın 5 şartını içinde toplayan namaz ibadeti kulu eğildikçe yükselten yücelten tek ibadettir. Kişini rabbine secdesi ne kadar çoksa o kadar yükselir O’nun nazarında. Yüce rabbimiz insanı yaratırken onun fıtratına islam tohumunu yerleştirmiştir. Bize sadece o tohumları ibadet suyu ile sulamak kalıyor. Namaz tohumunun ruhumuzda kök saldığını düşünelim o sımsıkı kökler bizi her türlü kötülükten alıkoymaz mı? Bunu yüce Allah kerim kitabında şöyle tarif ediyor.  “Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazı özenle kıl. Kuşkusuz namaz hayâsızlıktan ve kötülükten meneder. Allah’ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut 45.) insan birisinden aldığı hediyeyi en güzeliyle korumayı kendisine vazife bilir. Hz peygamberin miraçtan getirdiği namaz hediyesine de sahip çıkmak ümmetinin görevidir. Rabbimiz bizden nasıl bir namaz bekliyor. O şuurla namaza durmak o namazın kabulüne vesiledir. makbul bir namaz sahibini her şerden korur.

 “Namaz müminin miracıdır.” hakikatine gönül veren mümin, günde 5 defa namazla rabbinin huzuruna yükseliyor. Bizim miracımız evvela kalbimizin semasına yükselmek olmalıdır. Kalbimizi namazla temizleyip kendimize çekidüzen vermeliyiz. Samimi bir şekilde namaza durduğumuzda gönlümüzün taşlaşan kısımları namazın tohumu ile çatlayıp filizlenecektir. Böyle devam ettikçe namaz ibadeti içimizde büyük bir çınar oluverir. Namazla yükselelim. Eğildikçe yükselmenin adıdır namaz. Yıllardır, miraca şahit olmuş mukaddes mekanlar (mescid-i Aksa) hüzün yıllarını yaşıyor. O mübarek mekanlar hüznün bitmesini istiyor. Yıllardır zulüm ve hüzün devam ediyor. Tüm müslümanlar namazın gölgesinde birleşip o zulmü bertaraf etmelidir. İslam alemi bir bedendir. O bedenin bir organı ağır yaralıdır. Yarayı iyileştirmek için acilen tampon yapılmalıdır. Sargı bezi ile sarılmalı ve kan kaybı önlenmelidir. Ümmetin tamponu elele vermektir. Sargı bezi ise yaraya yapılacak en öncelikli yardımlardır. Bizler elele vermediğimiz sürece yara kan kaybetmeye devam eder. Nasıl ki müslümanlar bir araya gelerek farz namazlarda tek bir kişiye uyuyor. Onun hal ve hareketini yapıyor ve neticede namaz ibadeti eda ediliyor. Aynı şekilde ümmet bir araya gelerek vücudun kanayan yaralarına derman olacak. Ümmetin kanayan yarası GAZZE’dir.  Gazze kanadıkça mümin miracı yarım kalır. Yarım kalan miracı tamamlamak Refik-i A’la’ya kavuşmak müminin ilk görevi olmalıdır. Bunu başarırsak işte o zaman kandilimiz mübarek olur. Yaklaşan ramazan ayı inşallah ümmetin ittihadına vesile olur. 

Tüm islam aleminin Miraç kandili mübarek olsun. Amin.