Tarih boyunca önemli bir İslam merkezi olan Ahlat, dünyada yalnızca üç kente verilen "Kubbet’ül İslam" unvanını taşıyan şehirlerden biri olarak öne çıkıyor. İslam dünyasında ilim, kültür ve medeniyetin merkezi olan şehirlere verilen bu unvan, Ahlat’ın tarihi ve stratejik önemini gözler önüne seriyor.
Özellikle Selçuklular ve onların Anadolu’daki devamı olan Ahlatşahlar döneminde büyük bir kültürel ve bilimsel merkez haline gelen Ahlat, birçok alim ve devlet adamı yetiştirmiştir. Bunun yanı sıra, İslam dünyasının en büyük mezarlıklarından biri olan Ahlat Selçuklu Mezarlığı, şehrin tarihî dokusunu ve önemini pekiştiren en önemli yapılar arasında yer alıyor.
Ahlat ile birlikte Buhara (Özbekistan) ve Belh (Afganistan) da Kubbet’ül İslam unvanını taşıyan diğer iki şehir olarak biliniyor. Bu şehirler, İslam medeniyetinin gelişiminde kritik roller üstlenmiş ve birçok önemli ilim insanına ev sahipliği yapmıştır.
Ahlat’a "Kubbet’ül İslam" unvanının kesin olarak hangi tarihte verildiği bilinmese de, unvanın Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devletleri döneminde kazanıldığı kabul edilmektedir. 11. ve 12. yüzyıllarda, Selçuklular ve Ahlatşahlar döneminde ilim, kültür ve ticaret merkezi olarak zirveye ulaşan Ahlat, bu süreçte önemli medreseler, camiler ve bilim insanlarıyla İslam dünyasının saygın kentlerinden biri olmuştur.
Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’nun kapılarının Türklere açılmasının ardından Ahlat’ın önemi daha da artmış, İslam kaynaklarında "Anadolu’nun Kubbet’ül İslam’ı" olarak anılmaya başlanmıştır.
Bugün, tarihî mirasını koruyarak geçmişten günümüze köprü kuran Ahlat, hem kültürel hem de turistik açıdan büyük ilgi görmeye devam ediyor. Özellikle Selçuklu mezar taşları, kümbetler ve kaleleriyle dikkat çeken şehir, İslam medeniyetinin Anadolu’daki en önemli simgelerinden biri olmayı sürdürüyor.